Arama
Giriş yap
En son konular
Kimler hatta?
Toplam 7 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 7 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 21 kişi C.tesi Ekim 05, 2024 8:28 am tarihinde online oldu.
Istatistikler
Toplam 8 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: Kalinka
Kullanıcılarımız toplam 45 mesaj attılar bunda 25 konu
Balkanlar
Balkanlar :: Balkan Dünyası :: Tarih
1 sayfadaki 1 sayfası
Balkanlar
Avrupa kıtasının güneydoğusunda yer alan topraklara Balkanlar, Balkan Yarımadası ya da Balkan denilir. Bazı yayınlarda Güneydoğu Avrupa olarak da adlandırılır. Bunlar içinde, “Balkan” sözünün kullanımı bütün dillerde vardır. Bölge Avrupa'nın yoksul, geri kalmış ve sorunlu yerlerinin başında gelir. Osmanlı Devleti’nin bölgedeki hükümranlığının bitişinden itibaren Balkanlar’ın paylaşımına dair sıkıntılar günümüze dek sürmüştür. Bölge, 55.000.000 civarında insanın yaşadığı bir toprak parçasıdır.
Balkan sözü
Bölgenin adı olan Balkan sözü Türkçedir. ”Sarp ve ormanlık sıradağ; sazlık” anlamındadır. Türkçe “-lAr” çokluk eki ile kurulan “Balkanlar” ismi, bu ekin “topluluk, grup” anlam işlevi ile “sarp ve ormanlık sıradağların olduğu yer” anlamında kalıplaşmıştır (Balkan-lar). Dünyadaki Türk şive ve lehçelerinde “Balkan” olarak kullanılan bu söz, bütün büyük dünya dillerinde de aynen yaşamaktadır. Osmanlı devrinde sıkça kullanılmıştır. (Örn: Golyak Balkanı, Bor Balkanı, Bababalkanı vb.)
Türkiye Türkçesi literatüründe ayrıca Rumeli adlandırması da Balkanlar adlandırmasına denk bir kullanıma sahiptir. Rumeli ismi ise, Osmanlı Devleti’nin Doğu Roma İmparatorluğu’ndan aldığı topraklara verdiği Türkçe isimdir. “Rum, Roma” sözünün bir biçimidir (Lat.) Roma > Rum (Osm.Tr.). Halk olan Rumlar ile ilgisi yoktur.
Balkanlar
Balkanlar veya coğrafik adla Balkan Yarımadası, güneybatıda Adriyatik Denizi ve İyon Denizi; güneyde Akdeniz; güneydoğuda Ege Denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz ile çevrili bir yarımadadır. Kuzey sınırlarını Tuna, Sava ve Kupa nehirleri oluşturur.
Balkanlar’ın toplam yüzölçümü 524,701 km2’dir.
Ülkeler
Balkan ülkeleri:
Arnavutluk Tiran
Bosna-Hersek Saraybosna
Bulgaristan Sofya
Karadağ Podgorica
Kosova Priştine
Makedonya Üsküp
Yunanistan Atina
Hırvatistan Zagreb
Sırbistan Belgrad
Balkanlar’da az miktarda toprağı olan ülkeler:
Slovenya Ljubljana
Romanya Bükreş
Türkiye Ankara
Milletler
Balkanlar, dünya üzerine çok uluslu yapı arz eden bölgelerin başında gelir. Burada birçok ırk ve etnik grupların yanı sıra birçok din de bulunmaktadır. Balkanlar’daki nüfusun milletlere göre dağılımının büyükten küçüğe doğru sıralanışı aşağıdaki gibidir:
* Türkler (11.2 milyon)[7]
* Yunanlar (10.1 milyon)[8]
* Bulgarlar (7 milyon)
* Sırplar (6.2 milyon)
* Arnavutlar (6 milyon)[9]
* Boşnaklar (2.4 milyon)
* Makedonlar (1.9 milyon)
* Hırvatlar (4.5 milyon)
* Romenler (2 milyon)[10]
* Slovenler (1.9 milyon)[11]
* Karadağlılar (350.000)
* diğer (Goralılar, Torbeşler, Romlar, Yahudiler vb.)
Balkan sözü
Bölgenin adı olan Balkan sözü Türkçedir. ”Sarp ve ormanlık sıradağ; sazlık” anlamındadır. Türkçe “-lAr” çokluk eki ile kurulan “Balkanlar” ismi, bu ekin “topluluk, grup” anlam işlevi ile “sarp ve ormanlık sıradağların olduğu yer” anlamında kalıplaşmıştır (Balkan-lar). Dünyadaki Türk şive ve lehçelerinde “Balkan” olarak kullanılan bu söz, bütün büyük dünya dillerinde de aynen yaşamaktadır. Osmanlı devrinde sıkça kullanılmıştır. (Örn: Golyak Balkanı, Bor Balkanı, Bababalkanı vb.)
Türkiye Türkçesi literatüründe ayrıca Rumeli adlandırması da Balkanlar adlandırmasına denk bir kullanıma sahiptir. Rumeli ismi ise, Osmanlı Devleti’nin Doğu Roma İmparatorluğu’ndan aldığı topraklara verdiği Türkçe isimdir. “Rum, Roma” sözünün bir biçimidir (Lat.) Roma > Rum (Osm.Tr.). Halk olan Rumlar ile ilgisi yoktur.
Balkanlar
Balkanlar veya coğrafik adla Balkan Yarımadası, güneybatıda Adriyatik Denizi ve İyon Denizi; güneyde Akdeniz; güneydoğuda Ege Denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz ile çevrili bir yarımadadır. Kuzey sınırlarını Tuna, Sava ve Kupa nehirleri oluşturur.
Balkanlar’ın toplam yüzölçümü 524,701 km2’dir.
Ülkeler
Balkan ülkeleri:
Arnavutluk Tiran
Bosna-Hersek Saraybosna
Bulgaristan Sofya
Karadağ Podgorica
Kosova Priştine
Makedonya Üsküp
Yunanistan Atina
Hırvatistan Zagreb
Sırbistan Belgrad
Balkanlar’da az miktarda toprağı olan ülkeler:
Slovenya Ljubljana
Romanya Bükreş
Türkiye Ankara
Milletler
Balkanlar, dünya üzerine çok uluslu yapı arz eden bölgelerin başında gelir. Burada birçok ırk ve etnik grupların yanı sıra birçok din de bulunmaktadır. Balkanlar’daki nüfusun milletlere göre dağılımının büyükten küçüğe doğru sıralanışı aşağıdaki gibidir:
* Türkler (11.2 milyon)[7]
* Yunanlar (10.1 milyon)[8]
* Bulgarlar (7 milyon)
* Sırplar (6.2 milyon)
* Arnavutlar (6 milyon)[9]
* Boşnaklar (2.4 milyon)
* Makedonlar (1.9 milyon)
* Hırvatlar (4.5 milyon)
* Romenler (2 milyon)[10]
* Slovenler (1.9 milyon)[11]
* Karadağlılar (350.000)
* diğer (Goralılar, Torbeşler, Romlar, Yahudiler vb.)
Geri: Balkanlar
Balkanlar, Cilalı Taş Devrinde Avrupa genelinden önce çiftçiliğin geliştiği bir bölgedir. Burada gelişen çiftçilik faaliyetleri kuzeye ve Orta Avrupa’ya geçmiştir.
Bölge, coğrafi konumu gereği birçok açıdan ikiliğin bulunduğu bir yer olmuştur. Tarihte Latin dünyası ile Grek dünyası arasında, sonraları ikiye ayrılan Roma kültüründe Katoliklikle Ortodoksluk arasında paylaşılmıştır. Bu devirden sonra bölgeye eklemlenen Müslümanlık da, Balkanlar’daki çok renkliliği şekillendirmiştir.
Tarih boyunca Avrupa'nın hiçbir bölgesi Balkanlar kadar saldırı, istila ve işgale uğramamıştır. Uzun tarihi boyunca sık sık, özellikle kuzeyden ve doğudan gelen değişik orduların saldırısına uğrayıp ele geçirilen bölge, küçüklü büyüklü birçok ulusun yaşam alanı olmuştur. Balkanlar, Persler, Makedonlar, Romalılar, Bizanslılar, Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Sırplar, Türkler, Avusturyalılar ve daha başka uluslar tarafından uzun yıllar boyunca yönetildi. Balkanlar'ın yerli halkı olan topluluklar kısa süreli dönemler hariç tarih boyunca hep başka milletlerin idaresi altında yaşadılar.
Ortaçağ ve sonu
Eski devirlerde, bölgede kurulan güçlü bir devlet, dışarıdan gelen daha güçlü bir devletin saldırısı sonucu yıkılmış, bölgeyi egemenliği altına alan bu yeni devletin de, bölgedeki egemenliği uzun süreli olmamış ve dışarıdan gelen, kendisinden daha güçlü bir başka devletin saldırısı sonucu aynı akıbete uğramıştır.
10. yüzyılda bölgenin büyük bir kısmını ele geçiren Büyük Bulgar İmparatorluğu, 1014 yılında "Bulgar Kasabı" olarak bilinen Bizans İmparatoru II. Basileios tarafından yıkıldıktan sonra, bölgeye yerleşen Bizans İmparatorluğu, 14. yüzyılda, Stefan Duşan (1331-1355) dönemindeki Sırp saldırıları sonucu aynı akıbete uğramıştır. Belgrad'dan Atina'ya kadar geniş bir alana yayılarak bölgede Doğu Roma’nın (Bizans) yerini alan kudretli Sırp İmparatorluğu ise; 14. yüzyılda doğudan gelen Osmanlı Devleti’nin saldırıları sonucu ortadan kaldırıldı. Ortaçağ’ın son kısımları Doğu Roma Devleti, Sırp Krallığı ve Bulgar Krallığı’nın çekişmesine sahne olmuştur. Bu üç devlet yapılanmasının dışında bölgede bulunan diğer halklar (çeşitli Türk boyları, Slav grupları vb.), bu devletlerin egemenlikleri altında kalmışlardır.
Osmanlı Türk devri
14. yüzyıl ortalarında Müslüman Türklerin Çimpe Kalesi’ni alarak Rumeli'ye geçişi Balkanlar'ın tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Osmanlılar, Balkan Yarımadası'na ayak bastıklarında bölgede, kendilerine karşı gelebilecek ne güçlü bir siyasî birlik ne de güçlü bir devlet bulunmaktaydı. O dönem Balkanlar'ın en güçlü devleti olan Sırp İmparatorluğu bile Osmanlıların askerî gücüne dayanamayarak 15. yüzyıl ortalarında çöktü.
Osmanlı Türkleri, Trakya'ya ayak bastıktan sonra, 1361'de Edirne'yi ve 1363’te de Filibe'yi alarak bölgede ilerlemeye başlaması, aralarında çeşitli dinî, siyasî, askerî vb. sorunlar olan Balkan halklarının (Bulgarlar, Sırplar, Arnavutlar, Bosnalılar, Eflaklılar, Boğdanlılar, Hırvatlar, Slovenler) bu sorunlarını bir kenara bırakıp yaklaşan "Türk" tehlikesine karşı birleşerek savunma ve saldırılar yapmalarına sebep oldu. Bu seferlere, Balkan devletleri dışında zaman zaman, bölgenin hamiliği rolünü üstlenen Macar Krallığı doğrudan İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, İtalya, Lehistan ve İskoçya gibi çeşitli Avrupa ülkeleri de bir miktar asker göndererek dolaylı yönden iştirak ettiler.
Haçlı Orduları ile Osmanlılar arasında 14. yüzyıl ortalarında Sırpsındığı Savaşı (1364) ile başlayan çatışmalar I. Kosova Savaşı (1389), Niğbolu Savaşı (1396), Varna Savaşı (1444) ve son olarak da II. Kosova Savaşı (1448) ile 15. yüzyıl ortalarına kadar devam etti.
II. Kosova Savaşı’nın kaybedilmesi Balkan uluslarının Türklere karşı direnişinin kesin olarak sona ermesine neden oldu. Bölge, bu savaştan 17. yüzyıl sonlarındaki II. Viyana Kuşatması’na kadar, diğer dönemlere oranla göreceli de olsa sakin ve huzurlu bir dönem geçirdi. Bunda o dönemki Osmanlı yöneticilerinin bölgeden yalnızca bir miktar vergi almayı yeterli görmesi ve halkın gelenek, görenek, inanç ve ibadet olarak ifade edebileceğimiz yaşam tarzına karışmaması önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, bundan önceki yerel yöneticilerin baskı, zulüm, adaletsizlik ve ağır vergileri altında ezilen bölge halkının Osmanlıların buraya getirdiği barış, huzur, adaleti ve oluşturdukları hoşgörü ortamını beğenmeleri ve benimsemeleri, yarımadada 15. yüzyıl ortalarından başlayıp 17. yüzyıl sonlarına kadar devam eden huzur ve sakinliği açıklamakta kullanılabilir.
II. Viyana Kuşatması'nda Osmanlı ordusunun uğradığı ağır yenilgi hem Türkler, hem Avrupalılar, hem de Balkan ulusları için önemli bir dönüm noktası oldu. Avrupalılar artık, Türkleri yenilmez korkunç bir güç olarak görmemeye başladılar. Aralarında kutsal bir ittifak kurarak Osmanlılara karşı saldırıya geçtiler. Avrupalı müttefiklerle Türkler arasındaki çok kanlı ve uzun savaşlar (1683-1699), Türklerin 1699 Karlofça Antlaşması'nı imzalayarak pes etmesiyle sona erdi.
Karlofça Antlaşması sonrası Osmanlı Devleti’nden kopardığı toprak parçalarıyla Balkanlar'a komşu olan Avusturya ve Doğu Avrupa'da Deli Petro tarafından gerçekleştirilen reformlarla büyük bir güç olarak ortaya çıkan Rusya, 18.yüzyıldan itibaren Balkanlar'daki halkları kendi çıkarları doğrultusunda ve Osmanlı Devleti'ni zayıflatmak amacıyla kışkırtmaya ve ayaklandırmaya başladılar. 18. yüzyılda meydana gelen isyanlar 19. yüzyılda meydana gelen ayaklanmalara nazaran daha küçük çapta ve kısa süreli olmalarına rağmen, 18. yüzyıl isyanlarını, 19. yüzyılda meydana gelecek daha büyük çapta, uzun süreli ve sistematik ayaklanmalara hazırlık niteliğinde görülebilir.
Bölge, coğrafi konumu gereği birçok açıdan ikiliğin bulunduğu bir yer olmuştur. Tarihte Latin dünyası ile Grek dünyası arasında, sonraları ikiye ayrılan Roma kültüründe Katoliklikle Ortodoksluk arasında paylaşılmıştır. Bu devirden sonra bölgeye eklemlenen Müslümanlık da, Balkanlar’daki çok renkliliği şekillendirmiştir.
Tarih boyunca Avrupa'nın hiçbir bölgesi Balkanlar kadar saldırı, istila ve işgale uğramamıştır. Uzun tarihi boyunca sık sık, özellikle kuzeyden ve doğudan gelen değişik orduların saldırısına uğrayıp ele geçirilen bölge, küçüklü büyüklü birçok ulusun yaşam alanı olmuştur. Balkanlar, Persler, Makedonlar, Romalılar, Bizanslılar, Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Sırplar, Türkler, Avusturyalılar ve daha başka uluslar tarafından uzun yıllar boyunca yönetildi. Balkanlar'ın yerli halkı olan topluluklar kısa süreli dönemler hariç tarih boyunca hep başka milletlerin idaresi altında yaşadılar.
Ortaçağ ve sonu
Eski devirlerde, bölgede kurulan güçlü bir devlet, dışarıdan gelen daha güçlü bir devletin saldırısı sonucu yıkılmış, bölgeyi egemenliği altına alan bu yeni devletin de, bölgedeki egemenliği uzun süreli olmamış ve dışarıdan gelen, kendisinden daha güçlü bir başka devletin saldırısı sonucu aynı akıbete uğramıştır.
10. yüzyılda bölgenin büyük bir kısmını ele geçiren Büyük Bulgar İmparatorluğu, 1014 yılında "Bulgar Kasabı" olarak bilinen Bizans İmparatoru II. Basileios tarafından yıkıldıktan sonra, bölgeye yerleşen Bizans İmparatorluğu, 14. yüzyılda, Stefan Duşan (1331-1355) dönemindeki Sırp saldırıları sonucu aynı akıbete uğramıştır. Belgrad'dan Atina'ya kadar geniş bir alana yayılarak bölgede Doğu Roma’nın (Bizans) yerini alan kudretli Sırp İmparatorluğu ise; 14. yüzyılda doğudan gelen Osmanlı Devleti’nin saldırıları sonucu ortadan kaldırıldı. Ortaçağ’ın son kısımları Doğu Roma Devleti, Sırp Krallığı ve Bulgar Krallığı’nın çekişmesine sahne olmuştur. Bu üç devlet yapılanmasının dışında bölgede bulunan diğer halklar (çeşitli Türk boyları, Slav grupları vb.), bu devletlerin egemenlikleri altında kalmışlardır.
Osmanlı Türk devri
14. yüzyıl ortalarında Müslüman Türklerin Çimpe Kalesi’ni alarak Rumeli'ye geçişi Balkanlar'ın tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Osmanlılar, Balkan Yarımadası'na ayak bastıklarında bölgede, kendilerine karşı gelebilecek ne güçlü bir siyasî birlik ne de güçlü bir devlet bulunmaktaydı. O dönem Balkanlar'ın en güçlü devleti olan Sırp İmparatorluğu bile Osmanlıların askerî gücüne dayanamayarak 15. yüzyıl ortalarında çöktü.
Osmanlı Türkleri, Trakya'ya ayak bastıktan sonra, 1361'de Edirne'yi ve 1363’te de Filibe'yi alarak bölgede ilerlemeye başlaması, aralarında çeşitli dinî, siyasî, askerî vb. sorunlar olan Balkan halklarının (Bulgarlar, Sırplar, Arnavutlar, Bosnalılar, Eflaklılar, Boğdanlılar, Hırvatlar, Slovenler) bu sorunlarını bir kenara bırakıp yaklaşan "Türk" tehlikesine karşı birleşerek savunma ve saldırılar yapmalarına sebep oldu. Bu seferlere, Balkan devletleri dışında zaman zaman, bölgenin hamiliği rolünü üstlenen Macar Krallığı doğrudan İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, İtalya, Lehistan ve İskoçya gibi çeşitli Avrupa ülkeleri de bir miktar asker göndererek dolaylı yönden iştirak ettiler.
Haçlı Orduları ile Osmanlılar arasında 14. yüzyıl ortalarında Sırpsındığı Savaşı (1364) ile başlayan çatışmalar I. Kosova Savaşı (1389), Niğbolu Savaşı (1396), Varna Savaşı (1444) ve son olarak da II. Kosova Savaşı (1448) ile 15. yüzyıl ortalarına kadar devam etti.
II. Kosova Savaşı’nın kaybedilmesi Balkan uluslarının Türklere karşı direnişinin kesin olarak sona ermesine neden oldu. Bölge, bu savaştan 17. yüzyıl sonlarındaki II. Viyana Kuşatması’na kadar, diğer dönemlere oranla göreceli de olsa sakin ve huzurlu bir dönem geçirdi. Bunda o dönemki Osmanlı yöneticilerinin bölgeden yalnızca bir miktar vergi almayı yeterli görmesi ve halkın gelenek, görenek, inanç ve ibadet olarak ifade edebileceğimiz yaşam tarzına karışmaması önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, bundan önceki yerel yöneticilerin baskı, zulüm, adaletsizlik ve ağır vergileri altında ezilen bölge halkının Osmanlıların buraya getirdiği barış, huzur, adaleti ve oluşturdukları hoşgörü ortamını beğenmeleri ve benimsemeleri, yarımadada 15. yüzyıl ortalarından başlayıp 17. yüzyıl sonlarına kadar devam eden huzur ve sakinliği açıklamakta kullanılabilir.
II. Viyana Kuşatması'nda Osmanlı ordusunun uğradığı ağır yenilgi hem Türkler, hem Avrupalılar, hem de Balkan ulusları için önemli bir dönüm noktası oldu. Avrupalılar artık, Türkleri yenilmez korkunç bir güç olarak görmemeye başladılar. Aralarında kutsal bir ittifak kurarak Osmanlılara karşı saldırıya geçtiler. Avrupalı müttefiklerle Türkler arasındaki çok kanlı ve uzun savaşlar (1683-1699), Türklerin 1699 Karlofça Antlaşması'nı imzalayarak pes etmesiyle sona erdi.
Karlofça Antlaşması sonrası Osmanlı Devleti’nden kopardığı toprak parçalarıyla Balkanlar'a komşu olan Avusturya ve Doğu Avrupa'da Deli Petro tarafından gerçekleştirilen reformlarla büyük bir güç olarak ortaya çıkan Rusya, 18.yüzyıldan itibaren Balkanlar'daki halkları kendi çıkarları doğrultusunda ve Osmanlı Devleti'ni zayıflatmak amacıyla kışkırtmaya ve ayaklandırmaya başladılar. 18. yüzyılda meydana gelen isyanlar 19. yüzyılda meydana gelen ayaklanmalara nazaran daha küçük çapta ve kısa süreli olmalarına rağmen, 18. yüzyıl isyanlarını, 19. yüzyılda meydana gelecek daha büyük çapta, uzun süreli ve sistematik ayaklanmalara hazırlık niteliğinde görülebilir.
Geri: Balkanlar
Osmanlı egemenliği sonları ve isyanlar
19. yüzyılı Osmanlı Devleti için ayaklanmalar yüzyılı olarak kabul edilebilir. Özellikle Balkan topraklarında meydana gelen isyanlar, devletin günden güne zayıflamasına ve sonunda parçalanmaya kadar varan bir sürece götürmüştür. 1789'da meydana gelen Fransız İhtilali Avrupa'da eşitlik, adalet, özgürlük, bağımsızlık, anayasacılık vb. birçok yeni düşüncenin ortaya çıkmasına sebep oldu. Ortaya çıkan bu yeni düşünceler kısa sürede, bütün dünyada olduğu gibi Balkanlar’da da hızla yayıldı.
Yukarıda da belirtildiği gibi, 19. yüzyıldaki sistematik ayaklanmalardan önce 18. yüzyılda da Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan gibi bazı Osmanlı Balkan eyaletlerinde daha çok, vergilerin toplanması ve birtakım ekonomik sebeplerden ötürü ufak çaplı köylü ayaklanmaları olmuştu. Ancak ilk büyük ayaklanma 19. yüzyılın hemen başında Sırbistan'da patlak verdi.
Sırpların isyanında; Fransız İhtilali'nin getirdiği milliyetçilik fikirlerinin yanı sıra, büyük devletlerin kışkırtmaları, Sırp topraklarının 18 yüzyıldaki Osmanlı-Avusturya Savaşları sebebiyle harabeye dönmesi, Osmanlı yönetiminin eski gücünde olmaması ve cazibesini yitirmesi, Yeniçeri ileri gelenlerinden bazılarının halka zulmetmesi gibi birtakım sebepler sayılabilir.
Yeniçeriler 1801 yılında Sırbistan'da, Osmanlı padişahının temsilcisi olan Belgrad paşasını öldürdüler. Bölgede kendilerine karşı koyacak bir güç olmayan yeniçeriler, âdeta bölgeyi keyfî bir askerî yönetimle idare ediyorlardı. Yeniçeriler, birtakım gerekçeler ileri sürerek 72 Sırp ileri gelenini idama mahkûm ettiler. Bu olay 1804 yılında Sırp halkının, bir domuz tüccarı olan Kara Yorgi'nin başkanlığında ayaklanarak tepki vermesine sebep oldu.
Başlangıçta birtakım haksızlıklara karşı bir tepki olarak başlayan mücadelenin yönü, Sırp kuvvetlerinin İvankovaç Savaşı, Mişar Savaşı ve Deligrad Savaşı'nda Osmanlı kuvvetlerini arka arkaya yenmesi üzerine Kara Yorgi tarafından bağımsızlık olarak değiştirildi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı'nın tam bu döneme denk gelmesi de İsyanın bir türlü kontrol altına alınamamasına neden oldu. Ancak Osmanlılar 1809'da yaklaşık 20.000 kişilik bir kuvvetle tekrar Sırbistan'a girdi ve Çegar Savaşı'nda asi Sırp ordusu isyanın başından beri ilk defa ciddi olarak yenilgiye uğratıldı. Ancak Kara Yorgi Rusların da desteği ile isyanını 1812'ye kadar aralıklarla devam ettirdi. 1812 Bükreş Antlaşması'nda Rusların da baskısıyla Sırplara birtakım haklar verildi. Fakat bu verilen haklardan tatmin olmayan ve yukarıda da açıkladığımız gibi tam bağımsızlığı hedefleyen Kara Yorgi tekrar ayaklandı. Tam bu sırada Napolyon'un Rusya Seferi'ni başlatmasından da faydalanan Osmanlı Devleti, Ruslardan yardım alma ümidi olmayan Sırplar üzerine bir ordu gönderdi. Türk kuvvetleri karşısında tutunamayan Kara Yorgi yenilerek Avusturya'ya kaçmak zorunda kaldı. Bunun üzerine isyanın liderliğini 3 yıl sonra,1815'de Miloş Obrenoviç aldı. Bu ayaklanmaya müdahale etmesi hâlinde Rusya'nın müdahalesinden çekinen Osmanlı Devleti, Miloş'la anlaşma yoluna gitti. Onu Sırpların prensi olarak tanıdı ve Sırbistan'a kısmî özerklik verdi.
1817'ye gelindiğinde Sırp isyanı yatışmış gibi görünüyordu. Ama kısa bir süre sonra bu sefer de, imparatorluk içerisindeki başka bir Ortodoks halk olan Rumlar, 1821'de Eflak'ta Aleksandr İpsilanti(Alexander Ypsilanti) başkanlığında ayaklandılar. Rumların isyanlarını burada başlatmasının sebebi bölgenin Rusya yakın olması sebebiyle ruslardan da yardım alacaklarını ummaları ve ayrıca Eflak halkının da kendilerine destek vereceğini düşünmeleriydi. Ancak Bab-ı Ali tarafından, uzun bir süreden beri bölgeye yönetici olarak atanan Fenerli Rum idarecilerin kötü yönetiminden çok çekmiş olan Eflaklılar'ın isyana destek vermemesi ve İpsilanti'nin çok güvendiği Rus yardımının da bir türlü gelmemesi nedeniyle ayaklanma kısa sürede bastırıldı.Bunun üzerine Avusturya'ya kaçan İpsilanti orada tutuklandı.Romanya'daki ayaklanmanın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Rumlar bu sefer de Mora’da yeni bir isyan başlatarak bağımsız Yunan devletinin kurulduğunu ilan ettiler. Ayaklanma kısa sürede Yunan anakarasının başka yerlerine ve Girit'e de sıçrayarak bölgedeki Türklere karşı bir katliama dönüştü. Ayrıca, Osmanlı ordusunun kara ve deniz kuvvetlerinin isyanı bastıracak yeterliliğe sahip olmaması ayaklanmanın bir türlü kontrol altına alınamamasına sebep oluyordu. Bunun üzerine Sultan II. Mahmut, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya İsyanı bastırması hâlinde Mora valiliği vaadinde bulunarak onun desteğini istedi. Teklife olumlu yanıt verilmesinden sonra, Osmanlı birliklerinin de desteklediği Mısır kuvvetleri, kara ve denizden Mora yarımadasına, Yunanlara karşı saldırıya geçti. Yunanları kısa sürede yenilgiye uğratan Mısır ordusu 1827'de Atina'yı ele geçirerek asi Yunan hükümetini ortadan kaldırdı.
Balkanlar’da 19. yüzyılda başlayan isyanlar, etnik karşıtlıklardan kaynaklı çatışmalar sonrasında patlak veren Balkan Savaşları, bölgedeki Osmanlı egemenliğini sarsmıştır. 1. Balkan Savaşı’nda çok sayıda cephede, büyük birliklere karşı savaşmak zorunda kalan Osmanlı ordusu, birkaç savaş hariç, geri kalan bütün savaşlardan yenilgiyle ayrılmıştır. Bu savaşlar sonrasında sınırları bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin batı sınırlarının bile gerisine gitmiştir. Akabinde gerçekleşen 2. Balkan Savaşı’nda bir nebze dahi olsa toparlanan Osmanlı ordusu, kaybettiği küçük birkaç toprak parçasını ve Edirne’sini geri almıştır.
1878’de dağılmanın eşiğine gelen Osmanlı İmparatorluğu’nun kesin çöküşüne giden yolun dönüm noktası Balkan Harbi oldu. Onun ardından başlayan Birinci Dünya Savaşı bu süreci tamamladı. Esasen Balkan Harbi, âdeta Avrupa’daki karşıt ittifakların aralarındaki hesaplaşmaya ve paylaşım savaşına hazır olmak amacıyla ürettikleri modern silahların denendiği “kostümlü” bir prova olmuştu. Birinci Dünya Savaşı’nın halledemediği sorunlar bir şekilde İkinci Dünya Savaşı ile çözüldü. Tüm bu süreçte 150.000.000’dan fazla insan yaşamını kaybetti.
19. yüzyılı Osmanlı Devleti için ayaklanmalar yüzyılı olarak kabul edilebilir. Özellikle Balkan topraklarında meydana gelen isyanlar, devletin günden güne zayıflamasına ve sonunda parçalanmaya kadar varan bir sürece götürmüştür. 1789'da meydana gelen Fransız İhtilali Avrupa'da eşitlik, adalet, özgürlük, bağımsızlık, anayasacılık vb. birçok yeni düşüncenin ortaya çıkmasına sebep oldu. Ortaya çıkan bu yeni düşünceler kısa sürede, bütün dünyada olduğu gibi Balkanlar’da da hızla yayıldı.
Yukarıda da belirtildiği gibi, 19. yüzyıldaki sistematik ayaklanmalardan önce 18. yüzyılda da Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan gibi bazı Osmanlı Balkan eyaletlerinde daha çok, vergilerin toplanması ve birtakım ekonomik sebeplerden ötürü ufak çaplı köylü ayaklanmaları olmuştu. Ancak ilk büyük ayaklanma 19. yüzyılın hemen başında Sırbistan'da patlak verdi.
Sırpların isyanında; Fransız İhtilali'nin getirdiği milliyetçilik fikirlerinin yanı sıra, büyük devletlerin kışkırtmaları, Sırp topraklarının 18 yüzyıldaki Osmanlı-Avusturya Savaşları sebebiyle harabeye dönmesi, Osmanlı yönetiminin eski gücünde olmaması ve cazibesini yitirmesi, Yeniçeri ileri gelenlerinden bazılarının halka zulmetmesi gibi birtakım sebepler sayılabilir.
Yeniçeriler 1801 yılında Sırbistan'da, Osmanlı padişahının temsilcisi olan Belgrad paşasını öldürdüler. Bölgede kendilerine karşı koyacak bir güç olmayan yeniçeriler, âdeta bölgeyi keyfî bir askerî yönetimle idare ediyorlardı. Yeniçeriler, birtakım gerekçeler ileri sürerek 72 Sırp ileri gelenini idama mahkûm ettiler. Bu olay 1804 yılında Sırp halkının, bir domuz tüccarı olan Kara Yorgi'nin başkanlığında ayaklanarak tepki vermesine sebep oldu.
Başlangıçta birtakım haksızlıklara karşı bir tepki olarak başlayan mücadelenin yönü, Sırp kuvvetlerinin İvankovaç Savaşı, Mişar Savaşı ve Deligrad Savaşı'nda Osmanlı kuvvetlerini arka arkaya yenmesi üzerine Kara Yorgi tarafından bağımsızlık olarak değiştirildi. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı'nın tam bu döneme denk gelmesi de İsyanın bir türlü kontrol altına alınamamasına neden oldu. Ancak Osmanlılar 1809'da yaklaşık 20.000 kişilik bir kuvvetle tekrar Sırbistan'a girdi ve Çegar Savaşı'nda asi Sırp ordusu isyanın başından beri ilk defa ciddi olarak yenilgiye uğratıldı. Ancak Kara Yorgi Rusların da desteği ile isyanını 1812'ye kadar aralıklarla devam ettirdi. 1812 Bükreş Antlaşması'nda Rusların da baskısıyla Sırplara birtakım haklar verildi. Fakat bu verilen haklardan tatmin olmayan ve yukarıda da açıkladığımız gibi tam bağımsızlığı hedefleyen Kara Yorgi tekrar ayaklandı. Tam bu sırada Napolyon'un Rusya Seferi'ni başlatmasından da faydalanan Osmanlı Devleti, Ruslardan yardım alma ümidi olmayan Sırplar üzerine bir ordu gönderdi. Türk kuvvetleri karşısında tutunamayan Kara Yorgi yenilerek Avusturya'ya kaçmak zorunda kaldı. Bunun üzerine isyanın liderliğini 3 yıl sonra,1815'de Miloş Obrenoviç aldı. Bu ayaklanmaya müdahale etmesi hâlinde Rusya'nın müdahalesinden çekinen Osmanlı Devleti, Miloş'la anlaşma yoluna gitti. Onu Sırpların prensi olarak tanıdı ve Sırbistan'a kısmî özerklik verdi.
1817'ye gelindiğinde Sırp isyanı yatışmış gibi görünüyordu. Ama kısa bir süre sonra bu sefer de, imparatorluk içerisindeki başka bir Ortodoks halk olan Rumlar, 1821'de Eflak'ta Aleksandr İpsilanti(Alexander Ypsilanti) başkanlığında ayaklandılar. Rumların isyanlarını burada başlatmasının sebebi bölgenin Rusya yakın olması sebebiyle ruslardan da yardım alacaklarını ummaları ve ayrıca Eflak halkının da kendilerine destek vereceğini düşünmeleriydi. Ancak Bab-ı Ali tarafından, uzun bir süreden beri bölgeye yönetici olarak atanan Fenerli Rum idarecilerin kötü yönetiminden çok çekmiş olan Eflaklılar'ın isyana destek vermemesi ve İpsilanti'nin çok güvendiği Rus yardımının da bir türlü gelmemesi nedeniyle ayaklanma kısa sürede bastırıldı.Bunun üzerine Avusturya'ya kaçan İpsilanti orada tutuklandı.Romanya'daki ayaklanmanın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Rumlar bu sefer de Mora’da yeni bir isyan başlatarak bağımsız Yunan devletinin kurulduğunu ilan ettiler. Ayaklanma kısa sürede Yunan anakarasının başka yerlerine ve Girit'e de sıçrayarak bölgedeki Türklere karşı bir katliama dönüştü. Ayrıca, Osmanlı ordusunun kara ve deniz kuvvetlerinin isyanı bastıracak yeterliliğe sahip olmaması ayaklanmanın bir türlü kontrol altına alınamamasına sebep oluyordu. Bunun üzerine Sultan II. Mahmut, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya İsyanı bastırması hâlinde Mora valiliği vaadinde bulunarak onun desteğini istedi. Teklife olumlu yanıt verilmesinden sonra, Osmanlı birliklerinin de desteklediği Mısır kuvvetleri, kara ve denizden Mora yarımadasına, Yunanlara karşı saldırıya geçti. Yunanları kısa sürede yenilgiye uğratan Mısır ordusu 1827'de Atina'yı ele geçirerek asi Yunan hükümetini ortadan kaldırdı.
Balkanlar’da 19. yüzyılda başlayan isyanlar, etnik karşıtlıklardan kaynaklı çatışmalar sonrasında patlak veren Balkan Savaşları, bölgedeki Osmanlı egemenliğini sarsmıştır. 1. Balkan Savaşı’nda çok sayıda cephede, büyük birliklere karşı savaşmak zorunda kalan Osmanlı ordusu, birkaç savaş hariç, geri kalan bütün savaşlardan yenilgiyle ayrılmıştır. Bu savaşlar sonrasında sınırları bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin batı sınırlarının bile gerisine gitmiştir. Akabinde gerçekleşen 2. Balkan Savaşı’nda bir nebze dahi olsa toparlanan Osmanlı ordusu, kaybettiği küçük birkaç toprak parçasını ve Edirne’sini geri almıştır.
1878’de dağılmanın eşiğine gelen Osmanlı İmparatorluğu’nun kesin çöküşüne giden yolun dönüm noktası Balkan Harbi oldu. Onun ardından başlayan Birinci Dünya Savaşı bu süreci tamamladı. Esasen Balkan Harbi, âdeta Avrupa’daki karşıt ittifakların aralarındaki hesaplaşmaya ve paylaşım savaşına hazır olmak amacıyla ürettikleri modern silahların denendiği “kostümlü” bir prova olmuştu. Birinci Dünya Savaşı’nın halledemediği sorunlar bir şekilde İkinci Dünya Savaşı ile çözüldü. Tüm bu süreçte 150.000.000’dan fazla insan yaşamını kaybetti.
Balkanlar :: Balkan Dünyası :: Tarih
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Perş. Mayıs 27, 2010 2:39 am tarafından AhmetKIRIM
» Trakya ve Balkanlarda Bektaşilik
Ptsi Mayıs 24, 2010 4:45 pm tarafından AhmetKIRIM
» Beşiktaş Defansı
Ptsi Kas. 23, 2009 6:06 pm tarafından AhmetKIRIM
» Beşiktaş JK 3-0 Fenerbahçe SK
Ptsi Kas. 23, 2009 5:51 pm tarafından AhmetKIRIM
» Srebrenitza Katliamı
Cuma Kas. 20, 2009 10:40 pm tarafından AhmetKIRIM
» En güzel Balkan türküsü
Çarş. Ekim 28, 2009 11:02 pm tarafından AhmetKIRIM
» Batı Trakya Türk Cumhuriyeti
Çarş. Ekim 28, 2009 10:49 pm tarafından AhmetKIRIM
» Bölüm Hakkında
Ptsi Ekim 26, 2009 7:55 pm tarafından admin
» Bosna-Hersek
C.tesi Ekim 17, 2009 5:28 pm tarafından ŞİPTAR